Türkiye’nin hiçbir ülkenin topraklarında gözü yoktur
Türkiye’nin hiçbir ülkenin topraklarında gözü yoktur … Erdoğan İstanbul’da düzenlenen ve dünyanın dört bir yanından katılımcıların yer aldığı TRT World Forum’da konuştu. detaylar saydam haberimizde…
Türkiye’nin hiçbir ülkenin topraklarında gözü yoktur
Erdoğan TRT World Forum’da konuştu:
“Geriye dönüp son bir asır bu coğrafyada neler olduğuna baktığımızda gördüğümüz şudur; bağımsızlığını kendi gücüyle kazanmış, kalkınmasını kendi iradesiyle gerçekleştirmiş Türkiye gibi birkaç ülke dışında herkes mutsuz, sıkıntılı ve zayıftır. Ne tek kaynağı petrol-doğalgaz olan finans gücü, ne toprak ve nüfus büyüklüğü, ne kayıtsız şartsız yeni düzene teslim olma çabası, bu gerçeği değiştirmeye yetmemiştir. Sınırları terle ve kanla değil de masa başında cetvelle çizilerek oluşturulan devletlerin, hiçbir zaman gerçek devlet olamayacağı ortaya çıkmıştır. Özgürlüğün başkaları tarafından verilen bir lütuf değil; hak edilen, uğrunda mücadele edilen, yürek ve bilek gücüyle alınan, ölümüne bir kararlılıkla da korunan kutsal bir değer olduğunu bu süreçte bir kez daha gördük. Türkiye’nin, coğrafyasındaki diğer devletlerden farkı işte burada yatıyor. Biz sahip olduğumuz her şeyin bedelini misliyle ödemiş, hâlâ da ödemeye devam eden bir milletiz.
“18 yıllık görev süremizde biz terör örgütleriyle masaya oturmadık”
18 yıllık görev süremizde biz terör örgütleriyle masaya oturmadık, oturmayız ve oturmuyoruz. Aynı şekilde teröristlerle masaya oturmadık, oturmuyoruz ve oturmayacağız. Başkaları oturabilir, onlar da bizi o kadar ilgilendirmez. Ama bu aynı zamanda uluslararası siyasetin, savaş hukukun, terörle mücadelenin de nereden nereye geldiğini göstermesi açısında çok önemli. Bir taraftan teröre karşı mücadele edeceksiniz, öbür taraftan teröristleri bu şekilde şımartacaksınız. Öyle bir şımartma ki düşünün şu anda Kuzey Suriye’de eğer 30 bin TIR Irak üzerinde silah, mühimmat, araç gereç buraya sokuluyorsa, acaba bu ‘Ben dünyanın en güçlüsüyüm’ diyen bunu neyle izah edecek, bunu bize bir söylesinler. Uluslararası siyasetin neresinde yazıyor, uluslararası savaş hukukunda böyle bir şey var mı bunu bize söylesinler. Yok söyleyemezler. Ama biz susmayacağız. Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği ve sınırlarının güvenliği ile Suriyeli sığınmacıların ülkelerine gönüllü dönüşünün teminini amaçlayan Barış Pınarı harekâtına verilen tepkileri bu çerçevede okumak gerekiyor. Halbuki, artık terör örgütleri kullanılarak ülkelere boyunduruk vurulamayacağı görülmelidir.
“Mücadeleyi neredeyse tek başımıza yürütüyoruz”
Karanlıkta göz kırpılarak perde arkasından toplumları yönetme devri kapanmıştır. Diplomasinin sadece güçlülerin baskı aracı olarak kullanılmaya devam edilebilmesi mümkün değildir. Darbeler dahil her yol mubah sayılarak kurulan çarpık düzenin artık sonuna gelinmiştir. Özellikle de küresel sistemin en zayıf halkasını oluşturan ekonomik ilişkilerin, siyasi hedeflerin silahı haline dönüştürülmesi, adeta intiharla eş anlamlıdır. Ülkemiz son 6 yılda tüm bunları bizzat yaşamış, bedelini ödemiş, yanlışlığını ortaya koymuştur. Daha acısı ise bu mücadeleyi neredeyse tek başımıza yürütüyor olmamızdır. Uluslararası toplumdan, ülkemizin terör örgütleriyle mücadelesi noktasında maruz kaldığı siyasi, diplomatik, ekonomik vandallıklara karşı güçlü bir duruş sergilemesini beklerdik. Maalesef, bu konuda derin bir hayal kırıklığı, derin bir üzüntü içindeyiz.
“Bizim bir Rusya, Soçi ziyaretimiz var”
Bildiğiniz gibi 120 saatlik şu anda bir ara durumu var. Dolayısıyla bu 120 saatin artık büyük bir bölümü sona erdi. Şimdi yarın (bugün) bizim bir Rusya, Soçi ziyaretimiz var. Bu ziyarette Sayın Putin’le bu süreci ele alacak, ondan sonra da atılması gereken adımları atmış olacağız.
“Katılmayanların Terör örgütlerine de destek verdiklerini düşünüyorum”
Küresel düzeyde bunalımların yaşandığı böylesi bir dönemde, meseleleri bir araya gelerek konuşabilmeyi, tartışabilmeyi ve çözüm önerileri üretebilmeyi gerçekten önemsiyorum. Demokrasinin ve adaletin tesisi, dünyadaki farklı sesleri bir araya getirmekten ve özgür bir tartışma ortamı oluşturabilmekten geçiyor. Daha önce katılacaklarını bildirdikleri halde, Barış Pınarı harekâtını gerekçe göstererek programlarını iptal edenler, aslında bu büyük fırsatı kaçırmışlardır. Türkiye’nin bölgeyi terörden arındırmak için başlattığı Barış Pınarı harekâtını protesto amacıyla konuşma yapmaktan vazgeçenlerin demokrasiyi hazmedemediklerini düşünüyorum ve terör örgütlerine de destek verdiklerini düşünüyorum. Bu tiplerin teröre karşı olduklarını hiçbir yerde anlatmalarına gerek yok. Eğer karşıysan işte platform burası. Gelirsin burada teröre karşı olduğunu bütün her şeyiyle, belgeleriyle ortaya koyarsın. Forumda pek çok farklı fikir ve dünya görüşünden insan bir araya gelmişken, bu tavır hiçbir demokratik değer ve etikle uyuşmuyor.
“Lozan’da varılan mutabakat, kabul edebileceklerimizin asgarisini oluşturuyordu”
Anadolu’daki mutlak siyasi hâkimiyetimizin geçmişi, 1071 Malazgirt Zaferi’ni esas alacak olursak, bin yıla yaklaştı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninde, Türk milletine ve devletine yer verilmemişti. Anadolu’nun içinde küçük bir alana sıkıştırılan; siyasi, ekonomik ve askeri olarak tam manasıyla bitirilmiş bir devletçiği, bize adeta bahşetmişlerdi. Millet olarak bu zilleti elbette kabul etmedik. İstiklal Harbimizi zaferle sonuçlandırmamızın ardından Lozan’da varılan mutabakat, kabul edebileceklerimizin asgarisini oluşturuyordu. Öyle ki, Samsun, Erzurum, Sivas ve Ankara hattında şekillenen istiklal mücadelemizin hedefi olan Misakı Milli sınırlarımızdan dahi ciddi fedakârlık yaparak bu neticeye ulaşmıştık. Hiç şüphesiz, bu tür esneklikleri dönemin şartları içinde düşünmek, değerlendirmek, yargılamak gerekir. Bunu yapacak olan da tabii ki tarihçilerdir. Bugün bize düşen görev; milletimizin Anadolu’daki bin yıllık varlığına ve gücüne uygun şekilde yeni hedefler, yeni vizyonlar ortaya koyarak yolumuza devam etmektir.